Haberin Yıldızı-
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde, Camiler ve Din Görevlileri Haftası Programı’na katıldı.
Hafta dolayısıyla din görevlilerini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının, 129 bin mensubuyla, 81 ilin yanı sıra Asya’dan Afrika’ya dünyanın farklı köşelerinde ilim ve irşat çalışmaları yürüten gözbebeği bir kurum olduğunu söyledi.
Mihrapları imamsız, minberleri hatipsiz, minareleri ezansız bırakmayan tüm hocalar için “Allah razı olsun” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın, din görevlilerin çalışmalarının bilinmesi ve farklı toplum kesimlerine ulaştırılması açısından bir fırsat teşkil ettiğini dile getirdi.
Erdoğan, “Maalesef toplumun belli bir kesimi, Diyanet İşleri Başkanlığımızın görev alanının sadece cami ile sınırlı olduğunu düşünüyor. Oysa Diyanet camiamız, insani yardım çalışmalarında, eğitim ve irşat faaliyetlerinde, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde, milli bünyemize yabancı sapkınlıklarla mücadelede çok önemli roller üstleniyor.” dedi.
Yaşanan onca provokasyona rağmen milletin birlik ve beraberliğini korumasında, Diyanet İşleri Başkanlığının katkısının göz ardı edilemeyeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
“Sınırlarımızın hemen dibinde yuvalanan DEAŞ belasının en az zararla atlatmasında da Diyanet camiamızın payı büyüktür. Gerek 15 Temmuz darbe girişiminin savuşturulmasında gerekse FETÖ ihanet çetesinin toplum bünyemizde açtığı yaraların sarılmasında Diyanet İşleri Başkanlığımız hep ön saflarda yer almıştır.
Diyanet personelimiz, koronavirüse karşı yürüttüğümüz mücadelede de fedakarca görev yaptı. VEFA Sosyal Destek Gruplarında tam 62 bin 700 Diyanet görevlimiz sorumluluk üstlendi. İmamlarımız, müezzinlerimiz, hiçbir karşılık beklemeden, zor günlerinde ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın imdadına koştu. Devlet-millet dayanışmasının en güzel örneklerini sergilediğimiz o sıkıntılı dönemi, hamdolsun, diğer ülkelere nazaran daha rahat atlattık.”
“BİZİM İNANCIMIZDA DÜNYA, AHİRETİN TARLASIDIR”
İnsanların tek başına, çaresizce son nefesini verdiği görüntülerin hiçbirini, din görevlilerinin de desteğiyle, millete yaşatmadıklarını belirten Erdoğan, “Bu vesileyle samimiyetine bizzat şahit olduğumuz çok değerli kardeşim Ömer Döngeloğlu başta olmak üzere Kovid-19 hastalığına kurban verdiğimiz tüm hocalarımızı rahmetle yad ediyorum.” dedi.
Sağlık görevlileriyle beraber salgınla mücadeleye destek veren tüm din görevlilerine teşekkürlerini sunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “TAMAM” diye sloganlaştırdıkları temizlik, maske, mesafe” kurallarına riayet ederek salgınla mücadelenin sürdürdüğünü kaydetti.
Bu kurallara uymamanın kul hakkına girmek olduğuna işaret eden Erdoğan, “Hiçbir vatandaşımın, bilerek ve isteyerek, böylesi ağır bir vebalin altına girmeyeceğine inanıyorum. Diyanet camiamızdan, toplumumuzun bilinçlendirilmesinde oynadığı öncü rolü aynı kararlılıkla devam ettirmesini bekliyorum. Rabb’imden bizi, milletimizi ve tüm insanlığı salgın musibetinden bir an önce kurtarmasını niyaz ediyorum.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim inancımızda dünya, ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersek, yarın ruz-i mahşerde onu biçeriz. Dünya tarlasına iyilik, güzellik eken, ahiret hasadında iyilik, güzellik toplar. Bu hayatın albenisine kendini kaptırıp nefsinin esiri olan kişi ise dünyasını da ahiretini de kaybeder. İmtihan dünyasında kul, varlıkla beraber yoklukla, nimetlerle beraber külfetle de sınanır.” diye konuştu.
Müminin görevinin varlıkta şımarmamak, yoklukta ise sabretmek olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Gerçek mümin, musibetler karşısında, ‘Kahrın da hoş, lütfun da hoş’ diyerek acıyı bal eyleyendir. Kur’an-ı Kerim bizlere ‘Her zorlukla beraber muhakkak bir kolaylığın’ olduğunu müjdeliyor. Nitekim koronavirüs salgınıyla mücadele ettiğimiz sıkıntılı dönemde, millet olarak, Rabb’imizin birçok müjdesine mazhar olduk.” dedi.
“AYASOFYA’YI, ASLİ KİMLİĞİNE DÖNDÜRMENİN BAHTİYARLIĞINI YAŞADIK”
Karadeniz’de, Türk tarihinin en büyük doğal gaz rezervinin keşfedildiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
“Toplam 320 milyar metreküplük bu rezerv, salgın günlerinde milletimize umut vermenin yanı sıra daha büyük keşifler için inancımızı artırdı. Doğu Akdeniz’de yürüttüğümüz sondaj çalışmalarından da inşallah güzel haberler almayı ümit ediyoruz. Yine bu dönemde, 86 yıllık uzun bir hasretin ardından Ayasofya’yı, asli kimliğine döndürmenin bahtiyarlığını yaşadık.
Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’ni, 24 Temmuz Cuma günü dualar, niyazlar, gözyaşlarıyla yeniden ibadete açtık. Ayasofya’nın, Fatih Sultan Mehmet Han’ın vasiyetine uygun şekilde tekrar cami hüviyetine kavuşması, milletimizin en büyük hayallerinden biriydi.
Bu uğurda pek çok şairimiz, edebiyatçımız, siyaset adamımız ağır bedeller ödedi, hatta aralarında idamla yargılananlar oldu. Bizler de ilk gençlik yıllarımızdan itibaren, Ayasofya’nın minarelerinden yükselecek Ezan-ı Muhammedileri dinlemenin umuduyla yaşadık.”
Türkiye’nin kendi hükümranlık haklarını kullanarak attığı bu adımın dünya siyasetinde yeni bir dönemin habercisi olduğunu ifade eden Erdoğan, “Ayasofya kararıyla Türkiye, bağımsızlığı üzerindeki bir gölgeyi kaldırmış, iradesine vurulan bir prangadan daha kurtulmuştur. Hemen arkasından Kariye’nin de camiye çevrilmesi aynı şekilde ardı ardına bizler için bir müjdeydi.” diye konuştu.
Erdoğan, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’nin hemen ardından restorasyonunu tamamlayarak açılışını yaptıkları Sümela Manastırı’nın ise Türkiye’nin dini özgürlüklerle ilgili hiçbir kompleksinin olmadığını dost, düşman herkese gösterdiğini söyledi.
Bu açılışta Ayasofya kararı üzerinden acımasızca Türkiye’yi eleştirenlere de en güzel cevabı verdiklerini anlatan Erdoğan, “Rabb’ime, bizlere Üstat Necip Fazıl’ın ifadesiyle ‘Ayasofya’yı aziz bir kitap gibi açma’ imkanı bahşettiği için sonsuz hamd ediyorum. Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi’nin ibadete açılmasının milletimize, ümmete ve tüm insanlığa tekrar hayırlı olmasını diliyorum.” dedi.
Erdoğan, Türkiye’nin dini hak ve özgürlükler konusunda örnek bir tavır sergilerken Batı dünyasında tam tersi bir atmosferin hakim olduğunu gördüklerini bildirdi.
Uzun yıllar demokrasinin beşiği olmuş Batı ülkelerinde ırkçılık, ayrımcılık ve İslam düşmanlığının zehirli bir sarmaşık gibi yayıldığına dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Müslümanlara ait iş yerleri hemen her gün faşist grupların hedefi oluyor. Müslüman kadınlar başörtülerinden dolayı sokakta, çarşıda, okulda sözlü ve fiili tacize maruz kalıyor. Neredeyse her gün sırf Türk ve Müslüman olduğu için saldırıya uğrayan, hakları gasp edilen, işten atılan insanlarımızın haberlerini alıyoruz. Bu eylemlerden Müslümanlarla birlikte etnik kimliği, görünüşü, dini aidiyeti farklı olan diğer kesimler de etkileniyor. Neonazi terörü, bizim vatandaşlarımız kadar Afrikalı, Asyalı göçmenleri, Müslümanlar kadar Musevileri de hedef alıyor. DEAŞ benzeri ideolojik bir fanatizmin Avrupa toplumlarını günden güne daha fazla zehirlediğine şahit oluyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle camilere ve diğer dinlerin ibadethanelerine yönelik eylemlerin akıl almaz boyutlara ulaştığını vurguladı.
İsveç’te Kur’an-ı Kerim’in yakılması, Norveç’te Kur’an-ı Kerim’in yırtılması ve Fransa’da basın özgürlüğü adına Hazreti Muhammed’i tahkir eden karikatürlerin teşvik edilmesinin kutsallara yönelik saldırılardan sadece birkaçı olduğunu anımsatan Erdoğan, geçen yıl Yeni Zelanda’da 52 kişinin şehit edildiği terör saldırısının insanlık olarak karşı karşıya olunan tehdidi gözler önüne serdiğini dile getirdi.
“AVRUPA TERÖR EYLEMLERİNİN FAİLLERİNE GÖRE TAVIR TAKINMAKTA”
Batı dünyasının, kanser hücresi gibi büyüyen bu tehdit ile yüzleşme cesareti gösteremediğine dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:
“Çok daha vahimi, Müslümanların mukaddes değerlerine yönelik saldırıların fikir özgürlüğü parantezine alınarak görmezden gelinmesidir. Camilere ve Müslümanlara ait iş yerlerine saldıran caniler, kovuşturmaya dahi uğramıyor. NSU gibi artık ayyuka çıkmış örgütlerin cürümlerine ise dönerci cinayetleri yaftası vurularak önemsizleştirilmeye çalışılıyor. Çok açık ve net söylüyorum. Bugün birçok Batı ülkesinde, ırkçılık ve İslam düşmanlığı bizzat devlet tarafından himaye edilmektedir. Neonazi yapılar, ordu ve emniyet içinde rahatça örgütlenmektedir. Medya adeta bu örgütlerin halkla ilişkiler faaliyetlerini yürütmektedir. Avrupa ülkeleri terör eylemlerinin faillerine göre tavır takınmaktadır. Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan o soykırımlar gibi 2012 yılındaki Breivik katliamlarından da gereken dersi çıkarmadığı anlaşılıyor. Breivik’in vahşice katlettiği masumlar arasında sadece yabancılar yoktur. Kendi ülkesinden çocuklar, gençler de vardır.”
“TÜRKİYE’Yİ SUSTURURLARSA MESELELERİN ÇÖZÜLECEĞİNİ ZANNEDİYORLAR”
Erdoğan, yakın tarihte şahit oldukları diğer saldırıların, şiddetin belli bir bölgeyle, belli bir etnik kimlikle veya dini grupla ilgisinin olmadığını ortaya koyduğunu belirtti.
Avrupa ülkelerinin ısrarla bu gerçeklere gözlerini yummayı tercih ettiğini söyleyen Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bizim gibi hakikatleri haykıran siyasetçiler itibar suikastiyle düşmanlaştırılmaya çalışıldı. Son yıllarda bazı Avrupalı liderler ve medya kuruluşları eliyle körüklenen Türk ve İslam düşmanlığının arkasında yatan sebeplerden biri de budur. Türkiye’yi sustururlarsa meselelerin çözüleceğini zannediyorlar. Bizi düşmanlaştırınca hatalarının görülmeyeceğine inanıyorlar. Nasıl devekuşu kuma kafasını gömünce gözden kaybolmuyorsa sorunlar da yok sayılınca ortadan kalkmıyor. Irkçılık ve İslam düşmanlarıyla yüzleşmek yerine hedef saptıranlar en büyük kötülüğü kendi toplumlarına yapmaktadır. Bugün görmezden geldikleri sorunlar, yarın daha büyük felaketler olarak karşılarına çıkacaktır.”
“Müslümanlara saldırmak, Avrupalı siyasetçilerin başarısızlıklarını perdelemek için kullandıkları en önemli araçlardan biri haline gelmiştir.” diyen Erdoğan, daha önce faşist grupların oy devşirmek için başvurdukları bu ucuz politikaya şimdi kimi başbakan ve cumhurbaşkanlarının da tevessül ettiğine işaret etti.
Siyasette sıkışan dış politikada çuvallayan Avrupalı liderlerin İslam’ı hedef göstererek kifayetsizliklerini örtmeye çalıştığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bu kervana katılan son isim Fransa Cumhurbaşkanı Macron olmuştur. Macron’un Müslümanların yoğunlukta olduğu bir şehirde yaptığı ‘İslam krizde’ açıklaması saygısızlıktan öte açık bir provokasyondur. Fransız Devlet Başkanı olarak daha şurada bir hafta, on gün önce, münasebetlerimizi geliştirelim, görüşmelerimizi geliştirelim derken nasıl da çabucak unutuveriyor. Hemen ardından bu açıklamayı yapması kendisine ne denli saygı duyulacağını gösteriyor. Fransız Devlet Başkanı olarak İslam’ın yapılandırılmasından bahsetmesi hadsizliktir, edepsizliktir. Bizim ağzımızdan bugüne kadar Hristiyanlığın, Museviliğin yapılandırılması diye bir şey duydunuz mu? Sen kimsin ki İslam’ın yapılandırılması diye bir ifadeyi ağzına alıyorsun.”
Devletin görevinin, milyarlarca inananı olan bir dine müdahale etmek değil, tüm inanç mensuplarının hak ve özgürlüklerini garanti altına almak olduğunu ifade eden Erdoğan, devlet eliyle “dinde reform” girişimlerinin totaliter toplumların alametifarikası olduğunu söyledi.
Macron’un “İslam dünyasının krizi”nden bahsederek, ülkesinin ve Fransız toplumunun içinde bulunduğu krizi perdelemek istediğine işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Aşırılıkla mücadele yasasıyla asıl amacın fanatizmle mücadele etmek değil, İslamla ve Müslümanlarla hesaplaşmak olduğu anlaşılıyor. Avrupa İslamı, Fransa İslamı, konsüler İslam gibi kavramlarla Müslümanlara dinsiz bir dindarlık dayatılmak isteniyor. Oryantalizmin yeni bir versiyonu olan bu zihniyet, samimi Müslümanları ötekileştirirken, DEAŞ ve FETÖ gibi istismarcıların önünü açıyor. Yarım asırdır Fransız toplumu içinde yaşayan Müslümanların ayrılıkçı olarak damgalanması, çok büyük çatışmaların kapısını aralayacaktır. Hiç kimsenin Müslümanların can ve mal emniyetini, inanç ve ibadet özgürlüğünü riske atma hakkı yoktur.”
Erdoğan, Avrupa’da yaşayan vatandaşların canı, malı, namusunun o ülkelere emanet olduğunun altını çizerek, “Onlarca insanını ırkçı teröre kurban vermiş bir ülke olarak bu tür provokasyonlara sessiz kalamayız.” dedi.
“İNANCIMIZA HÜRMETSİZLİĞİ SİNEYE ÇEKEMEYİZ”
“Dinimize ve inancımıza yönelik hürmetsizliği asla sineye çekemeyiz. Özellikle de Hakk’ın hatırını üç günlük dünya hayatında feda etmeyiz.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, devlet başkanlarının insanların kutsallarıyla ilgili konularda söz söylerken kılı kırk yarması gerektiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Macron’un özellikle cahili olduğu meselelerde konuşurken çok daha fazla dikkat etmesi gerekiyor. Bunu kendisine defaatle söyledim. ‘Bu işleri bilmiyorsunuz’… Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. Böyle bir durumda. Kendisinden artık sömürge valisi gibi davranmak yerine, sorumlu bir devlet adamı gibi hareket etmesini bekliyoruz. Burada şu gerçeği de ifade etmekte fayda görüyorum. Türkiye olarak asimilasyona ne kadar karşıysak, entegrasyonu da o derece kuvvetli bir şekilde savunuyoruz. Yurt dışındaki kardeşlerimize asla içlerine kapanmamalarını, siyasette, sanatta, kültürde, iş hayatında hep görünür olmalarını telkin ediyoruz.”
Erdoğan, Avrupa’da yaşayan vatandaşların kimliklerini koruyarak, sağlıklı entegrasyonunu hedefleyen, iyi niyetli tüm çabaları desteklemeye hazır olduklarını vurguladı.
Türkiye’nin, yabancı karşıtlığı, İslam düşmanlığı, kültürel ırkçılık ve aşırılıkla mücadelede Batılı ülkelerin en büyük imkanı olduğunu belirten Erdoğan, İstanbul, Hatay, Mardin gibi şehirlerin bir arada yaşama kültürünün sembolü olduğunu hatırlattı.
“YANLIŞ YOLLARA SAPMAMALARINI TEMENNİ EDİYORUZ”
Avrupalı siyasetçilerin bu şehirlerden alacağı birçok dersin olduğuna işaret eden Erdoğan, yurt dışında görev yapan imamların, din hizmetleri müşavirlerinin hem vatandaşların dini ihtiyaçlarının karşılanmasında hem de bulundukları topluma entegrasyonlarında önemli roller üstlendiğini kaydetti.
Erdoğan, DEAŞ gibi sapkın akımların Türk toplumuna sirayet edememesinde, din görevlilerinin yürüttüğü irşat çalışmalarının çok büyük payı olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
“Avrupalı devletlere düşen, bu kazanımları dinamitlemek yerine daha fazla yayılmasına katkı sunmaktır. Batılı liderlerin popülizm uğruna çok ciddi maliyetleri olacak yanlış yollara sapmamalarını temenni ediyoruz. Bölgemizde ve dünyada hoşgörüsüzlük ne kadar artarsa artsın biz hep farklı yerde durmaya, hoşgörüyü yüceltmeye devam edeceğiz. Bin yıldır olduğu gibi gelecekte de tüm insanlığın barış, huzur ve esenliği için mücadele etmeyi bu anlamda sürdüreceğiz. Rabb’im yar ve yardımcımız olsun.”
Diyanet İşleri Başkanlığının tüm mensuplarına hizmetleri için teşekkür eden Erdoğan, Camiler ve Din Görevlileri Haftasını tebrik etti.