Gerçekten ilginç bir ülkede, çok tuhaf insanlarla yaşamak zorundayız sanırım… Birçoğumuz adaletsiz, hukuksuz, özgürlükleri yok eden, torpilin, soygunun, yolsuzluğun ana nedeni olan sisteme ve dolayısıyla AKP’ye karşı bir tavır içindeyiz. Kimileri ise neredeyse AKP gitsin de yerine ne gelirse gelsin havası içinde…
Dün AKP ile kol, kola, el ele, gönül gönüle halk düşmanlığı yapanların, bugün çıkarlarına dokunulduğu ve yaşam alanları neredeyse yok edildiği için kirli çamaşırları ortaya dökmelerinden dolayı, müthiş bir sempati ile bakanları görerek şaşkınlık yaşıyorum.
Alaattin Çakıcı, dört duvar arasındayken Recep Tayyıp Erdoğan ve Devlet Bahçeli’ye sövüp sayarken, adamın yeraltı dünyasının bir bireyi olduğunu unutanların sayısı hiç de az değildi. Hani neredeyse Robin Hood ilan edilecekti. Sonra Bahçeli’nin çabalarıyla dışarı çıkarken, bu kez U dönüşüyle muhalefete yüklenip, iktidarı allayıp pullayınca düşman ilan edildi.
Sedat Peker, AKP iktidarından nemalandıkça nemalanıyor, onlara her türlü desteği veriyor ve muhalefeti kan gölünde boğacaklarını söylediğinde satılmış bir mafya bozuntusuydu. Ama Alaattin Çakıcı dışarı çıkınca ve bir ipte iki cambazın oynamayacağını bilen iktidar tarafından o el üstünde tutulup, Sedat Peker’in pabucu dama atılınca isyan bayrağını açtı. Adam neredeyse kahraman ilan edildi bir kesim tarafından… Oysa bu adam, eğer iktidar tarafından aforoz edilmeseydi, miting alanlarında kulaklarımızı sağır edercesine, hala muhaliflerin kanlarını oluk oluk akıtacaklarını gururla bağıracaktı.
ALi Babacan ve Ahmet Davutoğlu, Büyük Orta Doğu Projesinin eş başkanlığıyla iktidara ABD ve batı tarafından getirilen Recep Tayyıp Erdoğan’ın en önemli neferleri değildi? Sanki bu isimler Orta Doğu kan gölüne çevrilirken, FETÖ, eliyle muhaliflere kan kusturulurken, yabancı sermayeye, ülkenin tüm kaynakları peşkeş çekilirken, işçiye, köylüye zulüm edilirken, emekliye, küçük esnafa dünya dar edilirken, laiklik ilkesinin üzerinden silindir gibi geçilirken, din devleti kurulması adına adımlar tek tek atılırken, sanki sorumlu makamlarda değildi.
Eğer başkanlık sistemi hayata geçirilmeseydi ve bu ikili tamamen figüran haline geleceklerini görmeseydiler, AKP’den ayrılacaklar mıydı? Halkı inim inim inleten AKP iktidarının nimetlerini yandaşlara yedirmeye devam etmeyecekler miydi?
Son olarak da bu zincir marketler konusu var. Adamlar adeta bir çete kurmuşlar, hem üreticiyi iliklerine kadar sömürüyorlar, hem de tüketiciyi inim inim inletiyorlar. İktidar kendini kurtarma adına pahalılığın sebebi bu zincir marketleri sorumlu gösterince yine bizim birçok muhalif arkadaş, bir anda hidayete erdi. Recep Tayyıp Erdoğan suçladığı için ülkeyi iliklerine kadar sömüren bu zincir marketleri savunma noktasına geldi.
Recep Tayyıp Erdoğan kendi iktidarının yarattığı açmaz nedeniyle bu zincir marketlere savaş açmasaydı, biliyorum ki bugün bu marketleri savunur gibi bir pozisyon alan birçok arkadaş tam tersi bir tutum içinde olacaktı. Yani zincir marketlere her türlü küfrü etme hakkını kendilerinde göreceklerdi.
Yapmayın, etmeyin arkadaşlar… Kendimize sadece Recep Tayyıp Erdoığan ve AKP’yi düşman belleyerek, halkı iliklerine kadar sömüren, kendi çıkarları için ülkenin yangın yeri olmasından en küçük bir üzüntü duymayacak, sadece rahat yaşamları ve güçlü egoları için bir elleri yağda, diğer elleri balda yaşayacak olanları masumlaştırmaya çalışmayın.
Bu kadar kolay mı yıllarca halka kan kusturan politikaların oluşmasında, uygulanmasında katkısı olanların, iktidardan uzaklaştıklarında masumlaşmaları, aklanmaları ve hesap vermekten kaçmaları…
Yapmayın lütfen..
Böyle bir tutum, insanların ideolojik, politik, sosyolojik ve ekonomik açıdan ne kadar sığ, bilgisiz ve yetersiz olduklarını göstermeye yarıyor sadece…
Sonuç benim açımdan düşmanımın düşmanı dostum değildir arkadaş…
Benim için kendi çıkarları için hayatlarının her hangi bir evresinde halkını satanlar da, bugün hala iktidara teslim olanlar kadar suçludur, sorumludur…
Sadece çıkarının ne olduğunun ayrımına varamayan, yoksullaştırılmaş ve cehaletin pençesinde ölüme terk edilmiş halk dışında…